dini radikalizm və ekstremizmlə mübarizə

Narin yavrumuzun katlinin düşündürdükleri!


Haftalardır bu cinayetle yatıp, bu cinayetle kalktık. Her yattığımızda yarın ne olacak ne gibi bir yeni söylemlerle veya tutuklamalarla karşılaşacağız diyerek, bazen korku, bazen katilin bulunması umudu, bazen de bin bir düşünce ile uyandık.

Bu güne kadar bu katliamla ilgili çok fazla bir yorum yapmadım. Sadece “idam” düşüncemizi tekrarladık. Ancak cinayetin diğerlerinden çok daha ciddi farkları vardı.

Bu güne kadar ülkemizde maalesef en derin üzüntü ile ifade etmem gerekir ki, son derece iğrençlikte, alçaklıkla, şerefsizlikle cinayetler işlendi. Hem de her çeşidinden. Bu ülke çocuklarımızın, kızlarımızın tecavüze uğramış, parçalanıp bavullara konulmuş cinayetleri gördü. Minik yavrularımızın cinsel tacize uğradığını gördü.

Utandık… Yüzümüz kızardı… Lanetler savurduk…

Her defasında da “İdam” diye sesimiz kısılıncaya kadar bağırdık, bağırmaya da devam edeceğiz.

Bize göre Narin yavrumuzun katli diğerlerinden farklıydı.

Bu öyle bir fark ki, bütün cinayetlerden, bütün tüyler ürpertici katliamlardan çok farklı.

Üzüntümüze üzüntü, acımıza acı, öfkemize öfke katkı. Başımızı ellerimizin arasına alıp çatlayıncaya kadar düşünmeye başladık. BU NASIL OLUR diye?

Düşünün! Minik daha sekiz yaşında bir yavrumuz akıllara durgunluk verecek şekilde katlediliyor ve başta anne, abi, amca olmak üzere bütün köy susuyor. Yani acıyı en derinden hissetmeleri gerekenler.

Hepinizin bildiği gibi köyde kimse konuşmuyor. Susuyorlar… Ağızlarına kilit vuruyorlar… Üç maymunu oynuyorlar. Burası neresi? Anadolu’nun bir köyü. Yani saflığına, temizliğine, yozlaşmanın olmadığına inandığımız Anadolu’muzun bir köyü.

İşte cinayetten daha korkuncu, daha tüyler ürpertici olanı, asla kabullenemeyeceğimiz olay. KÖYÜN SUSMASI…

Peygamberimizin, “bir yerde bir kötülük gördüğünüzde gücünüz yetiyorsa elinizle, yetmiyorsa dilinizle ona da yetmiyorsa kalbinizle buğuz edin ama bu imanın en zayıf noktasıdır.” Diyor.

Bu alçakça işlenen cinayet karşısında bir köy susuyor! Hem de “susun ha konuşmayın” diyerek birbirlerini telkin ediyorlar.

Ahlakın, insanlığın, dinin, imanın, inancın bittiği nokta…

Abartıyor muyuz? Asla.

Adına ister sosyal psikoloji, ister toplumsal psikoloji deyin hangi adı verirseniz verin ama mutlaka bu toplumsal davranış mercek altına alıp incelenmeli nedenleri acilen ortaya konulmalı ve hızlı bir şekilde çözüm yolları bulup uygulanmalıdır.

Aksi halde, “BİR MİLLET YOK OLUYOR!”

Bir millet yok olurken, ızdırap içinde inlerken, onun evlatları rahat uyuyamaz, huzurlu olamaz. Beyinleri cıvık cıvık olmuş insanlar bu toplumun hiçbir sorununa çözüm bulamaz.

Suçlu kim mi? Sen, ben, biziz. Düşünün bir kere koca bir köy neden susar? Koca bir toplum yok oluşa giden yıkılışa neden gider? Devleti, hükümeti suçlayalım tamam eyvallah. Suçludur da. Bu işin en kolayı, kendimizden kaçış, kendi sorumluluğumuzu görmemezlikten gelme, üstünü örtme değil midir?

İsterseniz Necip Fazıl üstadın 1949 yılında yazdığı Sakarya şiirini bir kez daha okuyalım. Bu şiir bize bunalımdan çıkış, öze dönüş, yeniden diriliş çağrısı değil mi?

Üstat bu ölümsüz şiirinin son mısralarında ne diyor?

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;

Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;

Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kaf dağını assalar, belki çeker de kir kıl!

Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu’nun,

Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;

Rengimize baksınlar, kandan ve çumardanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;

Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;

Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;

Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!...

Selam olsun milli ve manevi değerlerimizi, örflerimizi ve törelerimizi, gelenek ve göreneklerimizin hayat haline gelmesi için mücadele edenlere…

Geçmiş yazılarımda Yörük-Türkmen Şölenlerinin ne kadar anlamlı, ne kadar değerli olduğunu yazmıştım.

Bu anlamda, 26-27-28 Eylül ‘de Afyonkarahisar’da yapılacak olan Uluslararası, Gastro Afyon Turizm ve Lezzet Festivalinde, kadın kooperatiflerimizde yer alacak. Bu şölende emeği geçen başta Afyon Valimiz Sayın Kübra Güran Yiğitbaşı’na, Afyon Belediye Başkanımız Sayın Burcu Köksal’a ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Oxunub: 32
Oxşar xəbərlər
SON XƏBƏRLƏR