Anayasamızın birinci maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.” İkinci maddesinde ise; “Türkiye Devleti ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür.” İfadesi yer alır.
Anayasamız şu iki unsuru ön plana çıkarmış, “Hukuk Devleti” ve “Bölünmezlik” ilkesi.
Burada çok ciddi bir uyarı var; şayet siz hukuk devleti olmaz veya olamazsanız, bölünmeye, yıkılmaya mahkûmsunuz. Adalet, hak ve hukuka uygun olmak, adil olmaksa, o zaman varlığınızın devamı için, hukuk devleti ve adaletli olmak zorundasınız. Aksi halde devletin bütün kurumları ile yıkılması kaçınılmazdır.
Peki, adaleti uygulayacak olan, bağımsız yargı ve onu meydana getiren türevleri değil midir? Bu bağlamda, bağımsız yargının içinde, savunma konumunda olan yani avukatlar son derece önemli bir yer almaktadır. Zaten Avukatlık Kanununun Birinci Maddesinde de, “Avukat bağımsız yargıyı temsil eder” der. Avukatlarda, vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini savunmadaki gücünü anayasadan ve mesleki kuruluşları olan barolardan alır. Yine aynı kanunun 76 ve 95. Maddelerinde özetle avukatlar için; Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmaktır” ifadesi yer alır.
Bütün bunlara baktığımızda, avukatlık mesleğinin, onurlu, şerefli, bir hukuk devleti için de olmazsa olmaz bir meslek olduğunu görürüz. Öyledir de. Her ne kadar zaman zaman avukatlarımız için ciddi eleştiriler yapılsa da, hakkı ve hukuku savunmaları gerekirken, haksızlığı savundukları olsa da, bu avukatlık mesleğinin onurlu ve şerefli bir meslek olduğu, her birimizin bir gün bir avukata ihtiyacımız olabileceği gerçeğini değiştirmez.
Avukatların mesleki kuruluşları olan barolara baktığımızda ise durum kelimenin tam anlamı ile içler acısı. Zaman içerisinde baroların avukatların sorunları dışında her şey ile ilgilendikleri görüldü. Bazen yayınladıkları açıklamalar veya bildirilerle toplumun kahir ekseriyetini rencide etmişler veya susmamaları gereken konularda susarak toplum vicdanını yaralamışlar, savunma mesleğine gölge düşürerek güvenirliliklerini yitirmişlerdir.
Avukatlık mesleğinin, mesleki kuruluşu olan barolarında görevi; hak, hukuk, insan hakları ve özgürlüklerini savunmak değil midir?
O zaman soralım!
-Kızlarımızın başörtülerini çıkartmaları için ikna odaları kurulurken ne yapıyordunuz, nerelerdeydiniz, ne yaptınız? Kaç kere yürüdünüz?
-Kızlarımız okullara alınmaz, mezuniyet törenlerinde aşağılanırken hangi tepkiyi gösterdiniz? Neden yürümediniz?
-Bu ülkede gayrimeşru yollarla demokrasi kesintiye uğrarken, (12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz vs.) ne tür bir açıklama yaparak tepki gösterdiniz ve nerede yürüdünüz? Yoksa susarak ne yapmaya çalıştınız? (Yoksa demokrasiyi ortadan kaldıranlara karşı tepki koymak görev tanımınız içinde yok muydu?)
-Yine bu ülkede çocuk tacizleri, kadına şiddet, çocuk gelinler olurken, siz barolar ne tür bir karşı çıkış yaptınız? En azından cezaların artırılması konusunda nasıl bir çalışmalar ortaya koydunuz? Bütün ülkede yürüyüşler yaparak bunu protestomu ettiniz?
-İnsan hak ve özgürlüklerini savunuyorsunuz ya! Kasıtlı olarak insanın insanı öldürmesini, masum insanları gözlerini kırpmadan öldüren, toplu katliamlar yapan teröristlerin, vatan hainlerinin idamlarına neden karşı çıktınız? Öldürülen masum insanların haklarını savunma olarak sizlerin savunması gerekmiyor muydu? Öldürenin hak ve hukuku var da, ölenin yok mu? Veya acımasız terör karşısında kınamak veya protesto için kaç kere yürüdünüz?
-Bunları çoğaltabiliriz ama son olarak Diyanet İşleri Başkanının Hutbesine hangi kafa yapısı ile milletin manevi değerlerine saldırarak, “Çağlar ötesinden gelen ses” dediniz. Zina ve eşcinselliği eleştiren Başkana neden ağza alınmadık hakaretler yaptınız? Bu sizin işiniz miydi? Kimlerin hakkını savunurken kimlere saldırdınız? İşiniz olan konularda susarken, olmayan konularda maksadını ve haddini aşmayı nasıl anlayalım? Müslüman bir ülkede Müslüman Halkın, dini inançlarına alenen hakaret ederek kime veya kimlere, kimi temsil ettiğiniz mesajını verdiniz? Baroların görevleri arasında halkın dini inançlara saldırmak olduğunu sayenizde öğrenmiş olduk!
Özetle barolar halk nezdinde itibar kaybetmişlerdir.
Baro Başkanlarının yürümelerine ise halk bir anlam verememiştir. Halk, “Dün benim meselelerim için yürümeyen, bana hakaret eden barolar, bugün neden ve hangi yüzle yürüyor?” “Hani siz savunma makamındaydınız, bizlere hakaret ederek, ciddiye almayarak mı savunuyorsunuz?” “Demokrasi, halk ve özgürlüklerin savunması için mi yürüdünüz yoksa kendi koltuklarınızı korumak için mi?” Halkın için de olup, halkın sesine kulak verirseniz, bu ve buna benzer birçok soruların olduğunu göreceksiniz.
Ne halkın gündeminde ne de bizim gündemimizde çoklu veya tekli baro var. Sadece demokrasinin çok seslilik olduğuna, bu güne kadar baroların görevlerinin dışında hareket ettiğine inanıyoruz. Bizim gündemimizde, hak ve hukuku, hukukun üstünlüğünü, insan hak ve özgürlüklerini savunacak savunma, bizim nezdimizde itibarını kaybetmiş baroların, itibarlarını geri alması için uğraşacak barolar var.
Halk barolara soruyor; “Halk desteğini ve itibarınız kazanmak için, asli görevinizi yapıp, halktan özür dileyip, halk ile iç içe olacak mısınız?”
İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
Oxunub: 2 081