Gün geçmiyor ki, gerek semboller üzerinden, gerekse kurumlar, devletler ve ecdat üzerinden İslam’a saldırı olmasın. Sağ-sol meselesinden tutunda, alevi-Sünni meselesine, Türk-Kürt ayrımından tutunda, tarihi ve kültürel değerlerimize varıncaya kadar, hakaret, küfür ve saldırı bitmiyor.
İşin en tuhaf yönü de elle tutulur bir belge, bilgi yerine, birileri çıkıp tuhaf garip laflar ediyor, birileri de doğrumu, yanlış mı test etmeden balıklamasına atlıyor. Ve bunu da sosyal medya da yayınlıyor. Çamur at tutmasa da izi kalır mantığı her zaman geçerli akçe olarak görülüyor.
Asıl üzüntümüz bu çamur ve iftiralar, bazen kendine inançlı süsü veren, kendini öyle izah eden, kişi veya kurumlarca yapılmakta. Son alarak şimdi de 2017 yılında, kendini muhafazakâr bir parti olarak ilan eden bir partilinin, Osmanlıya saldırı videosu sosyal medyada dolaşıyor. Bir taraftan milliyetçi-muhafazakâr olacaksın, hatta kendine Oğuz Türkü diyeceksin, diğer taraftan Osmanlıya saldıracaksın. Kılıf süper! “Bakın kendi adamınız bile Osmanlıyı alıp yerden yere vuruyor” diyen Osmanlı düşmanları ellerine ovuşturarak Osmanlı üzerinden İslam’a saldırma çalışmalarında zafer kazanmış edası içini giriyorlar.
Okuma-yazma özürlü olan bizler! Yazılanların doğruluğunu araştırmadan, incelemeden, sorgulamadan hap gibi alıp yutuyor, “Vay be! Bizim ecdadımız neymiş hiç haberimiz yok” sesleri yükseliyor.
O zaman bir bakalım ecdadımız ne imiş, İslam’ı nasıl yaşamış, hayatlarına nasıl nakşetmişler belgeler ışığında sadece bir kaçını ifade edelim.
- Öncelikle Osmanlı, “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” düsturundan asla vazgeçmemişler, sosyal hayatlarını buna göre tanzim etmişlerdir. İnsana dair ne varsa Osmanlı için o önemli olmuştur. Osmanlı Medeniyeti, giyimleri, kuşamları, davranışları, bir birlerine olan nezaket ve saygıları, hoşgörüleri, yardım severlik ve şefkatleri, fedakarlıkları, edep ahlak, dürüstlük, namus, adalet ve kul hakkına gösterdikleri hassasiyetleri, şehir ve mahalle hayatları ile sevgi ve saygı medeniyetidir. Örneğin,
- Bir evin içindeki durumu çiçeklerle anlatır. Pencerenin önünde sarı çiçek var ise evde hasta var, kırmızı çiçek var ise evde gelinlik kız var demekti. İnsanlar bunu görünce edep içerisinde hareket ederlerdi. Sokak da evlerden duyulacak şekilde küfür ve hakaret etmezler, çevreyi rahatsız edecek şekilde hiçbir harekette bulunmazlardı. İnanılmaz bir ahlak sistemi vardı. Peygamberimizin, “Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” sözünü hayat haline getirmişlerdi.
-Yine güzel ahlaka en güzel örneklerden birisi, fakirin, fukaranın alış veriş yapıp veresiye yazdırdığı defter.“Zimem Defteri” Durumu müsait olanlar gelirler imkânları ölçüsünde o defterde yazılı fakirlerin borçlarını onlardan habersiz öderlerdi.
- Peki ya, “Askıda” geleneği! Bir kahveye gidiyorsunuz, çay kahve içiyorsunuz, sonra da, imkânı olmayanların içmesi için içmediğiniz çay- kahve parası vererek askıda üç, beş, on gibi rakam belirterek parasını ödüyorsunuz. Bir fakir gelip askıda çay kahve içmek istediğinde ona ücretsiz olarak ikram edilirdi.
-Evlere gelen misafirlerin ayakkabıları, “biz sizden hoşnut olduk” anlamında, ayakkabıların uçları dışarı değil içeri dönük olarak konurdu.
-Evlerin kapı tokmakları iki tane idi. Biri büyük aslan başı tok ses çıkartır, diğeri küçük çiçekli ince ses çıkartırdı. Erkek geldiğinde büyük tokmağı çalar kapıyı evin beyi açardı.
-Bir misafir eve geldiğinde, su ile birlikte kahve ikram edilirdi. Misafir önce suyu içerse aç, kahveyi içerse tok olduğu anlaşılır ona, göre hazırlık yapılırdı.
-Osmanlı ahalisi için hayat geçiciydi. Kendilerini evlerinin sahibi olarak görmezler, evlerinin duvarlarına, “Ya Malikül Mülk (Ey Allah’ım bütün mülk senindir) yazarlardı.
-Osmanlı evlerinin kapı tokmaklarında, “Ya Fettah” (Bütün kapıları açan sıkıntıları gideren Allah’ım) yazar, eve girenler en azından sıkıntılarını kısmen giderirlerdi.
-Osmanlıda bir şehir kurulurken önce her dine ait mabetler, evler ve iş yerleri kurulur, insanların ihtiyaçlarına göre pazar yerleri belirlenirdi. Herkes birbirinin hakkına riayet eder, kimse kimsenin hakkına girmez, kul hakkından korkarlardı.
-Osmanlı ayrıca tam bir vakıf medeniyetidir. Vakfiyeler halkın her türlü ihtiyaçlarını giderecek şekilde tanzim edilmişti. Vakıflar sadece insanlar için değil, hayvanlar içinde kurulmuştu. Örneğin, yaralı kuşları iyileştirmek ve sürüye ulaştırmak için, “Göçmen kuşlar vakfı”, kışın kar ve buzdan yiyecek bulamayan ve yaşam tehlikesi geçiren hayvanlar için “Darı Vakfı” gibi vakıflar da bulunmaktaydı.
-Osmanlıda su içmenin ve su vermenin bile bir adabı vardı.
-Osmanlıda yaşlıya saygı en üst düzeydeydi. Çarşıya giderken veya gelirken bir yaşlı görüldüğünde yanından geçilmez ancak yaşlı, “Geç oğlum ben yavaş yürüyorum “ dedikten sonra müsaade isteyip gidilirdi.
-Osmanlıda hiç kimse ne ayakta yemek yer ne de su içerdi. Yemek hep birlikte yenir, sofrada en büyük kimse o başlamadan başlanmazdı. Sofra büyüğü hatırlatmak babında besmele çeker, yemek bitiminde de Fatiha okunurdu.
-Osmanlıda bir evde birisi öldüğü zaman bütün komşular bir hafta on gün boyunca yemek getirirler, yüksek sesle gülmez ve eğlenmezlerdi. Komşusunun acısına her yönüyle ortak olunurdu.
-Kervansaraylarda bir kişi üç gün misafir edilir, yer içer yatar ücretsiz olarak giderken de kapının yanına konulmuş olan para kâsesinden ihtiyacı kadar alır ve giderdi.
-Osmanlı, Türk-İslam Kültür ve medeniyeti hayatın bütün safhalarına nakış nakış işlenmişti. Bayramlarda iş yerlerinin kapalı olmasında bunun en büyük örneğidir.
Osmanlı halkının hayat biçimlerinden (şimdi bile bazıları devam eden) sadece bir kaçını sunduk. Aklıselim her insan bilir ki, yönetim anlayışı ile halkın anlayışı her zaman paralellik arz eder. Peygamberimiz ne güzel söylemiş, “layık olduğunuz hale göre yönetilirsiniz” Şimdi soralım kendimize, İslam’ın o yüksek ahlakına sahipseniz, halkın refah ve mutluluğu için yapmanız gereken ne varsa yapar mısınız yapmaz mısınız?
Osmanlı fethettiği her beldede kültür ve medeniyetini de birlikte götürmüş o beldeleri bu anlayış içerisinde inşa etmiştir. Onun içindir ki altı yüz yıl ayakta kalabilmiştir.
Küfür, hakaret ve ihtirasların karanlığından çıkamayanlar, Osmanlı kültür ve medeniyetini sizin o küçük beyinlerinizin anlamısın beklemiyoruz. Siz ancak size şırınga edilen zehirlerinizle yaşarsınız.
PAN ZEHİRİNİZ TÜRK-İSLAM KÜLTÜR VE MEDENİYETİDİR UNUTULMAYA…
İsmet TAŞ – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı