Öncelikle kahraman ordumuzun Suriye’nin ve Irak’ın Kuzeyine düzenlemiş olduğu, “Pençe-Kılıç” hava operasyonunda başarılar diliyor tek bir askerimizin burnunun dahi kanamamasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Bütün dualarımız kahraman ordumuzla.
Hatırlarsanız İstanbul İstiklal Caddesinde şehit olanlar arasında Yağmur ve Ecrin iki masum yavrumuzda vardı. İşte bu operasyon, Yağmurların, Ecrinlerin ve diğer masum insanların intikamını almak için yapılıyor.
Diğer taraftan her yıl 20 Kasımda kutlanan; “Dünya Çocuk Hakları Günü”nde, Kudüs Şurası Hukuk Biriminin hazırlamış olduğu; “Filistin’de Çocuk Hakları İhlalleri Raporu”nun sunumu yapıldı. (Raporun tamamını okumak için, icanadolubirligi.com web sitemizde bulabilirler.)
“Bu Rapor, İsrail’in yıllardır orantısız ve yasa dışı güç kullanarak sistematik olarak uyguladığı insanlık ve savaş suçu kapsamında yer alan çocuk hakkı ihlallerini tespit, değerlendirmek, hukuki farkındalık oluşturmak ve kamuoyu ile paylaşmak amacıyla hazırlanmıştır. Ağır hak ihlallerine maruz kalan Filistinli çocukların yaşadıkları acıları, travmaları, mağduriyetleri uluslararası alanda duyurmak, yaşanan hak ihlallerini gündeme taşımak ve uluslararası mekanizmaları harekete geçirmek istenmiştir.” (Filistin’de Çocuk Hakkı İhlalleri Raporunun giriş bölümü sayfa 3) Devamı icanadolubirligi.com web sitemizde)
Raporun tamamını okuyacağınızdan gereken hassasiyeti göstereceğinize olan inancım tamdır.
Hep birlikte oturalım her şeyi ama her şeyi bir köşeye bırakıp düşünelim. Benim, senin, sizin, bizim, yakınlarımızın veya hiç tanımadığımız çocukları düşünelim. Masumiyetlerini, savunmasızlıklarını, güzelliklerini, şirinliklerini, tertemiz, pırıl, pırıl, ışıl, ışıl zerre kadar kötülük olmayan kalplerini, saflıklarını bir an düşünelim.
Kalbimiz sımsıcak oldu değil mi? Elbette kalbimizde zerre kadar şefkat, merhamet varsa, sevgi denen o yüce duyguyu yaşıyorsak, zulmedenlerden değil, merhamet edenlerdensek, hepimizden çok onların yaşam hakkı olduğuna inanıyorsak... Öyleyiz… Öyle olduğumuza inanıyorum. İnsanız ya… İnsan hak ve hukukuna, özgürlüğüne saygı duyuyoruz ya… Çocuk denince akan sular durur ya…
Sahiden gerçekler buysa, bunun böyle olduğuna inanıyorsak, peki, çocuklara reva görülen bu zulüm, bu acı, bu işkence, bu acımasız hayat şartlarını kim nasıl niye yaşatıyor? Veya göz yumuyor, sesini soluğunu çıkarmıyor? İnsanlığımızdan hiç utandığımız oluyor mu?
Daha da acısı, her konuda her türlü olumsuzluğu yaşayan, yaşatılan, yaşaması için her şey reva görülen Müslüman çocukların ne halde olduğunun farkın damıyız? Yani dünyadaki çocukların yüzde yetmişinden bahsediyorum. Aç, susuz, evsiz, barksız, anasız, babasız,
kimsesiz kalan, zalimlerin çizmeleri altında ezilen çocuklardan, çocuk yaşta şehit olan Filistinli çocuklardan, kendinden büyük silahı ellerine verilen çocuk askerlerden bahsediyorum.
Veya kaçarken botları batıp boğulup kıyıya vuran, soğuktan veya açlıktan ölen, her türlü olumsuz şartlarda yaşayan mülteci çocuklardan bahsediyorum.
Veya bir bomba ile hayatını kaybeden, savaşın acımasız yüzü ile yaşayan çocuklardan bahsediyorum.
Veya savaş ve yoksulluğun hüküm sürdüğü İslam Coğrafyasından.
Veya kendimize şöyle bir soru soralım! Müslüman bir çocuğun yaşadıklarını, daha açık söyleyelim, Filistinli bir çocuğun yaşadıklarını veya karşılaştıklarını, bir Yahudi çocuğu yaşar mı? Karşılaşır mı? Veya bir Hıristiyan çocuğu! Ne olur? Dünya ayağa kalkar, yer yerinden oynar öyle değil mi? Peki, Müslüman çocuklara bütün bunlar reva görülürken biz ne yapıyoruz?
O zaman hesaplaşalım kendimizle!
Müslüman Coğrafyasının neresinde olursa olsun, çocukların karşılaştıkları ölümlerin, yaralanmaların, yoksul ve sefalet içinde olmalarının sorumlusu sadece bunu yapanlar mı? Onda şüphe yok zaten onu bir köşeye koyalım.
Peki, kendimizi hiç sorumlu hissettik mi? Yüreğimiz burkuldu mu? Empati yaptık mı? Ne yapabiliriz diye hiç düşündük mü? Bu konuda ne kadar duyarlıyız diye kendimizi sorguladık mı? Destek olmayı, onların yanında yer almayı veya onlar için mücadele edenlerle birlikte olmayı hiç aklımıza getirdik mi? Yoksa işi “vah-tüh” ile mi geçiştirdik? Veya bir gün bu olanların kendi çocuğumuza da olabileceğini hiç aklımıza getirdik mi? Getirelim! Ne yapabiliriz diye kafamızı zonklatırcasına düşünelim ve ne yapmamız gerekiyorsa onu yapalım.
Kalbinizle buğuz etmeyin sakın! Ne sorumluluktan kurtulursunuz ne de mesuliyetten.
Bakın Ankara Sivil Toplum Platformu bünyesinde bulunan Kudüs Şurasında bir avuç insanın hazırlayıp sunduğu, “Filistin’de Çocuk Hakkı İhlalleri Raporu”nu mutlaka ama mutlaka okuyun, okutun. Kendinize kesinlikle bir görev, bir sorumluluk bulacaksınız.
Bırakın şehit olan, aç, susuz, sefalet içinde yaşayan çocuğu, ağlayan çocuktan bile sorumluyuz… İnsanız diyorsak, kalbimizde hardal tanesi kadar iman, merhamet, sevgi ve şefkat varsa…
İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
Oxunub: 269