Geçen haftaki yazımızdra; ".. İç savaş tam tam ları çalıyor" demiş, ülkemizde ki bir takım provokasyonlara dikkat çekmiş, kenetlenerek birlik ve beraberlik içinde olmamız gerektiğinin altını çizmiştik.
Bir takım dostlarımız yazımızı abartılı bulmuş, "bu da nereden çıktı, ne iç savaşı, böyle bir ihtimalin esamesi bile yok" gibilerinden eleştirmişlerdi.
Elbette ben sözlerimin arkasındayım. İddia ediyorum bu milletin sinir uçları ile oynamaya, halkı tahrik etmeye, galyana getirmeye, her türlü tezgah için zemin aramaya başladılar bile. Biz sorunları halının altına süpürmeye devam edersek, o sorunlar bir gün karşımıza kaos olarak çıkacaktır.
Neler mi oluyor?
Hani diyorlar ya, "halkın tercihlerine, giyimine, kuşamına karışmayın". Bırakın halk özgürce hareket etsin, özgürce yaşantısını devam ettirsin. Kadınlarımızın giyimine kuşamına karışmayın"
Söz konusu olan gayri milli, gayri insani, gayri ahlaki, milletin değer yargıları ile taban tabana zıt bir konu olduğu zaman, hemen yukarıda ki söylem devreye giriyor.
Ne zaman ki insanımız inancı gereği giyimine kuşamına dikkat etse, hemen gerici, yobaz, çağ dışı olmakla suçlanıp, dolaylı veya direk olarak başörtülü hanımlarımızın nerede ise hiçbir şeye hakları olmadığını söyleyecekler. (geçmiş dönemlerde olduğu gibi)
Yine birileri ısıtıp ısıtıp toplumun hassas kılcal damarı olan başörtüsünü gündeme getirdi. Hem de hiçbir şekilde gereği yokken.
Son günlerde olan olaylara veya söylenenlere şöyle bir bakacak olursak ne demek istediğimiz daha net anlaşılacaktır.
Kelli, felli, akil adam! Lafı sözü dinlenir Pr. Dr. Üstün Sökmen'den başlayalım. Hazret ne buyurmuş, "Başörtülü psikolog, başörtülü psikiyatrist, başörtülü PDR uzmanı olması meslek etiğine aykırıdır."
Şimdi hazrete soralım! Arkadaş sen niyetini maksadını önce açık açık söylesene! Kimlerin sözcülüğünü yapıyorsun? Sen mi belirliyorsun neyin etik neyin etik olmayacağını? Bu iddianın bilimsel bir açıklaması var mı?. Bir de seni eleştirenleri trollük ve cahillikle suçluyorsun. Sen bir "Provokatörsün!"...
Sürekli yaşam tarzına müdahale ediliyor diye ortalığı ayağa kaldıranlar, şayet birileri onlar gibi düşünmüyorsa her türlü yaşam tarzına müdahaleyi kendilerine hak gören sözde bilim adamı, aydın, yazar, gazeteci, çağdaş bozuntuları yine meydanlara çıktı. Bu sefer daha sert taha tahrik edici, daha kışkırtıcı.
Bitti mi? Olur mu öyle şey! Saldırı top yekün. Tam tam sesleri daha yüksek sesle gelmiye başladı.
Adına sanatçı, şarkıca denilen Gülşen diye bir kadın, anadan doğma sahne kıyafetini meşrulaştırmak, normalmiş gibi göstermek için bir başka saldırıya geçiyor LGBT bayrağı açıp; "Başka şeylerden utanalım, siz ne oldunu biliyorsunuz. En masum yerlerimiz. Bırakın annelerimizin .... açık kalsın"
İşin tuhafı bu kadının söylemlerini bir kesim alkışlıyor. Bu yetmiyor, başörtü düşmanlığı ile tanınan Fatih Altaylı'dan destek görüyor.(Fatih Altaylı ve Sevilay Yılman'ın başörtüsü ile alay ettiği video hala hafızalarda) Fatih Altaylı bir taraftan; "Ben sadece kadınların, giyimine- kuşamına karışmaya hakkımız olmadığını, herkesin özgürce isteği gibi giyinebileciğini, hele hele sahnede ne giyeceğinin bambaşka bir konu olduğunu söylüyorum" diyor. Sayın Altaylı maden öyle bıkakın kadınlarımız özgürce giyinsin, senin başörtü ile ne sorunun var? diye sorarlar adama.
Yani sizin düşüncelerinize göre giyim-kuşam olursa özgürce giyinebilir ama halk kendi milli ve manevi değerlerine göre giyinince her türlü baskı ve alay müstehak öylemi?
Bitti mi? Biter mi?
Saldırı bizim insanımız ile bize yapılıyor. Ne kadar acı değil mi? Maşa veya maşalar varken neden ellerini yaksınlar.
Seda Sayan namı diğer "Kadırgalı" yani bir dönem halkın dertlerini dinleyen, çözüm bulan, iyilik meleği!... Hesap çok açık. Önce halkın sevgisini, saygını kazanacaksın, sonrada o halkın her türlü değer yargısını ayaklar altına almak için elinden geleni değil, gelmeyenide yapacaksın.
Ne mi yapmış bizim "kadırgalı"!? Zürih'e kocası ile birlikte tatile gidiyorlar ve orada eşcinsellerin yürüyüşe katılıp fotoğraf paylaşıyor. Yani diyor ki ben eşcinselliği onaylıyorum.
Yanu daha sen dün halkçılık konusunda mangalda kül bırakmıyor muydun? Bizimle ağlayıp, bizimle gülmüyormuydun? Bu halkın içinden biri değilmiydin? Delikanlı kadın, mert kadın, dürüst kadın imajı çizmedin mi? Bu ne biçim perhiz, bu ne biçim lahana turşusu...
Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Elbette herkes kendisine yakışanı yapacak. Bizde yapmamız gerekeni yapacağız. Milli birlik ve beraberlik içinde sımsıkı kenetlenip değer yaragılarımıza sahip çıkacağız.
Meselenin başörtü meselesi olmadığını, giyim kuşam meselesi olmadığını biliyoruz. Niyetlerinizi de biliyoruz. Toplumu ayrıştırmak, ötekileştirme, birbirlerine düşman hale getirip kaos yaratmak... Bu kadar açık ve net...
Size kötü bir haber vereyim mi?
Başaramayacaksınız... Kazanamayacaksınız... Kazdığınız çukurda kaybolup gideceksiniz.
Unutmayın ölüm var...
Biz bu uğurda öldüğümüzde rahmetle anılacağız...
Sizin nasıl anılacağınız ise herkesin malumu...
İsmet Taş - İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
Oxunub: 370