dini radikalizm və ekstremizmlə mübarizə

CEMÂLNUR SARGUT

CEMÂLNUR SARGUT1. Müslümanlık ve tasavvuf arasında fark var mı?
Yaxın günlərdə “Avrasiya Beynəlxalq Araşdırmalar İnstitutu” İctimai Birliyinin (ABAİ İB) sədri, millət vəkili Qənirə Paşayevanın dəvəti ilə Türkiyənin Üsküdar Universitetinin nəzdində fəaliyyət göstərən Təsəvvüf Araşdırmaları İnstitutunun rəhbəri Camalnur Sarqut ölkəmizdə qonaq oldu. Eyni zamanda millət vəkilimiz və Cəmalnur xanım Azərbaycan İlahiyyat İnstitunu ziyarət edərək " Müasir dünyamızda əxlaq problemi və kamil insan adlı" seminarda çox faydalı çıxışlar etdilər. Seminardan sonra hər iki qonaqlar tələbə və jurnalistlərin suallarını cavablamdırdılar. Kitab imzasından sonra bizim də ayrıca hörmətli qonağımızla hımsöhbət olma fürsəti yarandı. Bu feyizli müsahibəmizi DJb.az saytı olaraq sizlərlə də bölüşürük.Dəvət üçün Qənirə Paşayevaya və müsahibə üçün Cəmalnur Sarguta dərin təşəkkürümüzü bildiririk.

CEMÂLNUR SARGUT: Tasavvuf Hz. Âdem’den beri vardır zîra tasavvuf Allah’ın lütfettiği güzel ahlâkı yaşamak, hâl etmek ve onunla Allah’a yaklaşmak demektir. Dolayısıyla Peygamber ahlâkıdır.
Tasavvuf Müslümanlıkla kemâle erer, yani “tevhid” fikri Müslümanlık’ta âşikâr olduğu için, her yerde ve her şeyde Allah’ın isim ve sıfatlarını görebilme kabiliyeti ve bu şekilde yaratılmışı yaratandan ötürü sevme ya da kabul etme hakikati en ileri noktasına, kemâl noktasına ya Müslümanlıkla erişir.
Tasavvuf, dinin şeriatını kabul ettikten sonra o şeriatın hakikatine yönelmek, ve o hakikatle yaşamak ve Allah’a yaklaşmak demektir.
Tasavvuf bir yerde Hz. Peygamber’in hayatını yaşamak, bir şekilde de Hz. Ali’nin Hz. Fatıma ile yaşadığı hayatı yaşamak; y… yani Allah sevgililerinin Allah’a yaklaşma şekillerini yaşantı hâline geçirmek demektir.

2. İslâm’da tasavvufun yeri ve önemi nedir?.
CEMÂLNUR SARGUT: Şimdi İslâam’ın şeriat kısmı, onun kural ve kaideleridir. Tasavvuf ise bu kural ve kaidelere uyabilmek için Allah aşkının nasıl rol oynadığını, ve her yerde O’nu görebilme kabiliyetini ve Allah’a teslim olma zevkini bize öğreten bir yaşam biçimidir.
Yani namaz kılan insan, namazın hakikatine yönelir;, namazdan gâye Allah’la bütünleşmek ve kendi miracını yapmaksa, bunu yapmak için tasavvufa ihtiyacı vardır.
Oruç tutan insan sadece ağzını değil, bütün organlarını oruç tutturacak şekilde tasavvufun aşkına ihtiyaç duyar.
Yani;
• Göz;, harama bakmaz.
• El;, harama el uzatmaz.
• Kulak;, dedikodu dinlemez.
Bu şekilde organlar oruç tutar.
İşte o zaman orucun hakikatine ermiş olunur.
Tasavvufta en yüksek seviyede oruç; susma orucudur. Nefsine ağır gelenden susabilmeyi öğrenmektir., Ççünkü Allah bizi her yerden imtihana sokar, o da genelde nefsimize ağır gelen yerlerden gelir.
Zekâtın hakikatine de tasavvufla ulaşılır. Zekât, s, sadece malın kırkta bir40/1 ini vermek değildir.;
• Evladın zekâtı; yetime hizmet etmek,
• Evin zekâtı; misâfir ağırlamak,
• Sohbetin zekâtı; dedikodudan kesilmek,
• İlmin zekâtı; ilmi paylaşmak,
• Aşkın zekâtı; aşkı paylaşmaktır.
Yâni herkesi ve her şeyi eşit şekilde sevmek demektir ki; bu bakımdan çok önemlidir.

3. Günümüzde anlatılan tasavvuf asıl tasavvuf mu yoksa değişiklik var mı? Asıl tasavvufla günümüzdeki arasındaki fark nedir? Sanki günümüz tasavvufu biraz ideolojik amaçlı olmuş.
CEMÂLNUR SARGUT: Şimdi, tasavvuf bir yaşam biçimidir. Yaşam biçimi olduğu için, tasavvuf tariflerine bakarsan; her mutasavvıfa göre tasavvuf farklı tarif edilir.
Onun için herkesin o tasavvufu yaşaması, Allah aşkını yaşama şekli farklıdır ve değişiktir.
Dolayısıyla bugün bizim asıl anlamadığımız nokta; tasavvufu kendi amaçlarına göre kullanan ve her istediğini yapabileceğini zanneden, mutlu olmayı her istediğini yapmak zanneden insanların yaşantı biçimine de “‘tasavvuf’” demeleridir… Bburada bir hata var.
Hâlbuki tasavvuf şeriatsız olmaz;, illa ki şeriata uyulacak. Yani Allah’ın yasakladıklarını yapmayacağız, “‘yap’” dediklerini yapacağız ve sonuç olarak dta bunların hakikatlerine yöneleceğiz.
Tasavvufta ibadeti “‘aşka’” çevirebilme kabiliyeti vardır.
4. Hz. Ali efendimiz “‘Kkendini tanıyan Rabbini tanır.”’ diyor. Peki, tasavvufta insanın kendini tanıma ve keşfetmesi nereden başlıyor?
Nefsinin aczini ve hiçliğini idrak etmesiyle başlar, çünkü Hz. Âdem’in cennetten kovulması, aslında “‘kendi hakikatinden çıkıp nefsine yönelmesi”’ demektir.
İşte insan kendi hakikatinden çıkıp nefsine yönelerek bu âleme gelir, çünkü nefsinde bir varlık olduğunu zanneder. Ne zaman ki o nefsin hiçliğini ve yokluğunu hisseder, o zaman hakikatine yönelir. Bu yönelmedeki yol ve yaşam biçimine de “t‘Tasavvuf”’ denir.

5. “‘Sufilik”’ ve “‘tasavvuf’” aynı mı, farklı mı?
Kelimelerin içini doldurmakla alakalı bir şey;
“‘Sufizm’” i; mutasavvıf, yâni tasavvufu yaşayan adına kullanıyorsak, aynı şeydir. Ama “‘sSufizm”’ i başka mâanâalara oturtuyorsak; yâni sırf suf giyen, sırf yün giyeni de “s‘Sufi’” kabul ediyorsak, o zaman aynı olmaz.
Yani Allah’ın istediği şekilde yaşayıp, kul içina değil, kulu memnun etmek için değil; Allah’ı memnun etmek için çalışmak “s‘Sufi’” olmak demektir. Bunların yaşam biçimine de “t‘Tasavvuf’” denir.

6. Tasavvuf bir mezhep mi, tariîkat mıi?
CEMÂLNUR SARGUT: Hayır, tasavvuf ne mezheptir, ne tarîkattir. İslaâm’ın hakikatine varmak için gitmemiz gereken yolun ihlasla ve samimiyetler yaşanma biçimidir. Bu yolda da sembolümüz ya Hz. Peygamber ya da Hz. Ali gibi Peygamber ahlaâkını yaşayan Allah sevgilileridir.

7. Bazıları “‘Ttasavvuf yanlış bir yol ve İslâam’a zarardır.”’ diyor. Peki, bu gerçek mi?
CEMÂLNUR SARGUT: Evet, şöyle gerçek:;
Eğer biz kendi nefsimize uygun şekilde yaşamaya “t‘Tasavvuf’” dersek, o zaman Allah korusun lâanetleniriz.
Çünkü “‘tTasavvuf’, y: ‘Yaratılmış her varlıkta Allah’ın ismini görerek herkese ve her şeye saygı duyup hürmet etmek”’ demektir. Her şeyi sevemeyebiliriz, ama her şeyin varlığına saygı duyup hürmet etmektir.
Nasıl ki Kur’an’ı üç kere öpüp başımıza koyup ondan sonra açıp okuyoruz; onun içinde de şeytan da var firavun da var.…
Bütünün içindeyken bunların hepsinin lazım olduğunu kabul ediyoruz, öpüp başımıza koymakla.
Ancak “Şeytanı kabul ediyor musun, şeytana uyuyor musun?” dersen; hayır, ona uymuyoruz. Ama şeytan da bizi tekâmül ettirmek için, yanlışa götürmeye çalışan bir varlıktır;, Allah’ın ona verdiği vazife budur. Nasıl Peygamber hidayet içinse,eyse, şeytan da delalete götürmek için hareket eder. Fakat sonuçta ne şeytanda bir güç, ne Peygamberde bir kudret vardır. Her ikisi de birer aynadır, bize kim olduğumuzu öğretirler.

8. Tasavvufun asıl amacı nedir?
Tasavvufun asıl amacı; dünyada yaşarken cenneti bulmak, öbür âlemde ise cenneti değil Cemaâlullah’ı istemektir; yâni Allah’a kavuşmaktır.
“‘Allah’tan geldik, Allah’a dönüyoruz”’ u; idrakli bir şekilde yapmak için, yaptığımız geçtiğimiz bütün haâl ve yollara “‘tTasavvuf’” denir.

9. Sufilik, Hurufilik, tasavvuf ve İslam.… Bunları birleştiren ana hat nedir?
Bütün bu sayılan şeyler Allah’a varmak için kullanılıyorsa; çok doğrudur. Ama bütün bu yolları kendimizi ortaya çıkarmak, kendimizi meşhur etmek için kullanıyorsak; Allah korusun, bunlar bizi İslaâm’dan uzaklaştırır.
İkincisi; tasavvuf, şeriatın dışında bir şey olamaz. Şeriatı reddetmek değildir, ama şeriatta takılıp kalmamak, içeri geçmek; şeriattan tarîikata, tariîkattan hakiîkate, oradan mâarifete doğru yönelmek demektir.
• Şeriat; kural ve kaidelerdir.
• Tarîikat; o kural ve kaideleri yaşamak için gidilen yoldur.
• Hakiîkat; Allah’ın o yoldaki hakkını görmek ve , Allah’ı orada görmek ve hissetmek demektir. Yani hadiselerin iç yüzünü anlamak belanın da rahatın da aynı olduğunu, her yoldan Allah’a ulaşıldığını görerek dünyada cenneti bulmak demektir.
• Mârifet; Allah’la birlikte hareket edip insanlık âlemine hizmet etmektir.


10. Türkiye’de Mevlaânaâ ve tasavvuf yeteri kadar tanınıyor, biliniyor mu? Asıl Mevlaânaâ, asıl tasavvuf tarih boyunca sanki biraz değiştirilmiş, farklı tanıtılmış topluma. Biraz sanki Osmanlı döneminde siyaset kurbanı olmuş, doğru mu?
CEMÂLNUR SARGUT: Hayır, hiç böyle değil. Hz. Mevlaânaâ buna kendisi cevap versin, kendileri buyuruyor ki:
• “Ben ne söylersem söyleyeyim, herkes beni anlamak istediği kadar anlayacaktır?.”
“‘Mevlaânaâ’yı tanımak’” diye bir şey söz konusu olamaz, o bir deryadır.
Bu açık açık, işte Allah sevgililerini tanımak, Hz. Ali’yi bilmek, Peygamberi bilmek gibi bir şeydir. Biz bunu bilemeyiz, ancak kendi varlığımızla onu idrak ederiz, kendimiz kadar tanıyabiliriz.
Onun için, mutasavvıfların varlıkları… , İbnü’l Arabîler, Mevlâanaâlar… , bize bir hayat yolu çizerler. Tanımış olmakla olmamakla alakalı değil; onların yaşadıkları yola devam etmek, onların yaşadıkları gibi yaşayabilmek için gayret göstermeliyiz… mesele burada.

11. Mevlaânaâ ne kadar biliniyorsa üstadı Şems daha az bilinmiş, fark edilmemiş, hatta unutulmuş. Sebebi nedir sizce?
CEMÂLNUR SARGUT: Çünkü Hz. Şems Allah’ın celâl tecellisidir,. Yyani Allah’ın Güneş’teki tecellisi gibi çıplak bir gözün rahat anlayamayacağı, algılamayacağı bir tecellidir.
Onun için de Mevlaânaâ gözlüğü ile Şems’e bakmak lazım., Aama önemli olan Mevlaânaâ gibi bir sultanı tanıyabilmek için mutlaka onu yetiştiren ve onu Allah’a kavuşturan mürşidi ve onun yetiştirdiklerini tanımak lazım. Fakat burada gördüğümüz Hz. Şems’in de kendini çok az kişiye açtığı, ancak sevdiklerine kendi hakikatini gösterdiğidir.
Mevlaânaâ’yı sevmek Şems’i sevmek demektir; Şems’i sevmek Mevlaânaâ’yı sevmek demektir. Mevlânâ’nın Kur’an’ı anlayışını idrak etmek, Şems’in hakikatini görmek ve idrak etmek demektir.
Bu bakımdan ayırmadan birlemek lazım.

12. Mevlaânaâ sufilik, tasavvufta aşk hocası. Hurufilikte, Nesimi. Sizce Mevlâanaâ mı daha çok derin, Nesimi mi?
CEMÂLNUR SARGUT: Biz mutasavvıfları birbirinden ayırmayız, hepsi aynı kaynaktan beslenen ve idrakleri bizim gibi olmayıp zirvede olan büyük sultanlardır. Bunun içinde sadece meşrep farklılıkları vardır; bazısı daha açık söylemiş, bazısı daha edebiyat içinde anlatmış, bazısı daha aşkla anlatmıştır.
Ama hepsi Allah sevgilileridir. Allah’ın onu veya bunu ne kadar sevdiğini biz bilemeyiz. Ama bize hizmet etmiş olan bu sultanlara kul köle olmak ve onları anlamaya çalışmak bizim vazifemizdir.

Məleykə Aslanzadə

CEMÂLNUR SARGUT

Oxunub: 5 276
Oxşar xəbərlər
SON XƏBƏRLƏR