dini radikalizm və ekstremizmlə mübarizə

AİLEYİ YAŞAT Kİ, DEVLET YAŞASIN!


(Elimizden kayıp giden ailemizin yok olmasına izin vermeyelim.)

Öncelikle bir gerçeğin altını kalın harflerle çizelim. Aile; küçük bir millet, millet de büyük bir ailedir. Bunun içindir ki, aileyi yıkarsan, milleti de yıkarsın. (Ayrıca bu olaya, siyaset üstü ve partiler üstü bir anlayışla bakmalıyız.)

Bu gerçekten hareketle, bir milleti ayakta tutan kurum aile olduğuna göre, bunun yıkılmaması için her türlü mücadelenin verilmesinin şart olduğu da bir gerçektir.

Bir milleti top yekûn ele geçirmenin en masrafsız, en kolay, en kalıcı yolu, aileyi yıkmak olduğu millet düşmanlarının bildiği en iyi yol olduğunu artık sağır sultan bile biliyor.

İşte Batı bunu bildiği için kendi hastalıklı ruhlarını, Türk aile yapısını yıkmak için kullanmakta.

Judeo Grek menşeli Batı Kültür ve Medeniyetinin kadın ve erkeğe çizdiği rol ve yaptığı yıkım, insanı bireyselleştirerek, nefsanî duygularını ön plana çıkartıp, nefsinin esiri, kölesi yapmış, kendi ahlak yapısını gün geçtikçe ailelerimizin kılcal damarlarına kadar sirayet ettirmiş, erkek ve kadını başkalaştırmış, ötekileştirmiş ve birbirlerine adeta yabancı haline getirmiştir. Bundan dolayıdır ki kadın ve erkek kendi hayatlarını yaşamak istemek gibi bir aymazlığa düşerler.

İşte Batı denen ucube, bunun için LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel) denen, ahlaktan, insanlıktan, insanca hayat tarzından uzak bir silahla içimize girdi. İnsanı, hayvani duygularına esir ederek zevk ve eğlenceye yönlendirip, gelip geçici arzuları ön plana çıkardı. En rezil nefsanî arzuları altın tepside sundu. Bunun içinde manevi ve uhrevi hayat yerine, seküler, maddeci, çıkarcı, menfaatçi, egoist, bencil, hayat anlayışının yerleşmesi için elinden gelen her şeyi yaptı. Bunu da, film, televizyon, internet, müzik, video oyunları, gazete, dergi, mecmua, sinema, tiyatro, müzikhol ve benzeri unsurları en üst düzeyde kullanarak yapıyor. Bunu yaparken de ilk etap da, masum, zararsız, “ne var bunda,” anlayışı ile hareket ederek önce insanların beyinlerine, sonra hayatlarına, sonra da ailelerine girerek ailelerde en üst düzeyde tahribat yaptı.

Bu da yetmemiş kadına ayrı rol sunularak görselliğinin ön plana çıkması sağlanmıştır. Bir reklam aracı bir meta olarak kullanır hale getirilmiş, istisnaların dışında hangi fikre ve düşünceye sahip olursa olsun, kadın dışarı çıkarken gösterişli bir şekilde olmaya, başkalarına güzel gelen özelliklerini sergilemeye, özen göstermeye başlamıştır. Erkek ise sokakta nefsine sunulanlara kayıtsız kalmamış, sokağın ışıltılarında kaybolmaya başlamıştır. Böylelikle ailenin yıkımı hızlanmıştır.

Bunun yanı sıra, batı kendisi gibi yaşayanlara, modern, çağdaş, ilerici, medeni, aydın unvanlarını vermiş, kendi milli ve manevi değerlerine göre yaşayanlara da yobaz, gerici, tutucu, kafası örümcekleşmiş gibi yaftalarla toplumu ayrıştırmış, ötekileştirmiştir ve bölmüştür.

Düğünlere, nişanlara, eğlence mekânlarına bir bakalım! “Bir kereden bir şey olmaz, ömrümde bir kez evleniyorum veya düğüne, nişana gidiyorum” anlayışı ile kızlarımızı kadınlarımızı tanıyamaz hale geldik. Kime neyi gösteriyoruz? Kime neyi anlatıyoruz? Dün “asla olmaz, kabullenmeyiz” dediğimize bugün kabullenir olduk. Dün ak dediğimize bugün kara, dün yanlış, sapık, ruh hastası, böyle bir şey olamaz olarak gördüğümüzü bugün normal karşılamaya başlamış, dün her türlü keyif verici maddeyi tehlike olarak görürken bugün rahatlıkla kullanılabilir hale geldik. Dün bir hanımın sigara içmesini ayıplarken, bu gün elinde içki kadehini taşır hale geldi. Bunun adına da modernlik, çağdaşlık, medenilik, ilericilik, aydın denilerek topluma sunuldu. Ne kadar kendini sergiliyorsan o kadar modernsin anlayışı yaygın hale getiridi.

Bilinçaltına yerleştirilen, çocukların eğitimine kadar inen lezbiyen ve gey anlayışları, belli bir zaman sonra bireysel özgürlük olarak tarif edilerek, normal ve insanın en tabi hakkı olarak görülmesinin sağlanmasına gayret edildi.

İnsan ruhuna, bedenine, hayatına uymayan bu anlayış tarzı beraberinde ailelerin dağılmalarına, intiharlara, sapık inanç ve ideolojilerin benimsenmesine, deizm ve ateizmin hızla yayılmasına yol açtı.

Judeo Grek menşeli Batı kültür ve medeniyetinin etkisi ile insanımız evliliğe eskilerde olduğu gibi kutsal bir yuva olarak görmemekte, uhrevi ihtiyaçların yerine dünyevi ihtiyaçların tercihi, insani ihtiyaçların gayrimeşru yollardan giderilmesi, evliliğin hem sosyal hemde ekonomik bir külfet olarak görülmesi, evlilik planlanmasının yerini kariyer planlanmasının alması, bunun yanı sıra sokağın cazibesi, ışıltısı, erkeği sorumluluktan kaçırmış, kadını yalnızlaştırıp, evlilik bağları zedelenmiş, aile yıkımları hızlanmıştır.

Daha da ileri giderek, LGBT’lilere insan hak ve özgürlükleri adına, kanunla korunmaya çalışılmış, dernekler kurulmuş, özel oteller, özel mekânlar tesis edilmeye başlanmıştır.

Yani Batının her türlü sapık ilişkilerinden tutun da beyni uyuşturan insanı mankurtlaştıran maddelere varıncaya kadar insanımız üzerinde denenmiş ve maalesef çok ciddi ailevi sorunların oluşmasına neden olunmuştur.

Aile, müminin cenneti iken, bırakın mümin olma özelliklerini yaşamayı, aileyi cehenneme çevirmeye and içmiş bir Batı Medeniyeti var karşımızda.

O halde ailemize sahip çakacağız.

Bunu yaparken de öncelikle sapıklığı, sapkınlığı, tecavüzü, tacizi kim yaparsa yapsın, şiddetle karşı koymak, en şiddetli cezanın verilmesi konusunda en üst düzeyde hassasiyet

göstermek görevimiz olmalı. Özellikle, şeyh, hacı, hoca, imam gibi İslam’ın kutsal saydığı değerleri kullanıp, maskeleyip, kendi sapık, alçak, şerefsiz ruhunu koruma altına aldığını sanan zavallıları, hainlikte, alçaklıkta ve şerefsizlikte sınır tanımayan, İslam’ın en büyük düşmanı olan, en büyük hainliği yapan bu tür sapıklara, tecavüzcülere en ağır cezanın (ki bana göre idam edilmeleri gerekir) verilmesi bizim asli görevimiz olmalı.

Diğer taraftan, asla ve kata, gey, lezbiyen, biseksüel, transseksüel ve benzeri anlayışa sahip, kişi, kurum ve kuruluşlara kesinlikle taviz verilmemeli, en ağır cezalar getirilmelidir. Bunlar hiçbir şekilde insan hak ve özgürlükleri bağlamında değil, çocuklarımızı, gençlerimizi, insanımızı zehirleyen, özetle ailemizi yok eden unsurlar olarak görülmeli.

İnsanımızı özellikle çocuklarımıza ve gençlerimize musallat olarak keyif verici maddelerle uyuşturucu batağına çekenlere karşı, asla acıma hissi olmamalı, gereği ne ise o yapılmalıdır. Bunları savunanları da aynı kategori de değerlendirilmelidir.

Yetti mi hayır yetmedi. Ailemize sahip çıkmak için öncelikle Anne-baba, bireysellikten, benlik duygusundan kurtularak, “Ben” anlayışından, “Biz” anlayışı içerisinde olmalı, dışarıda arkadaşımıza dostumuza gösterdiğimizi, ilgiyi, sevgiyi, alakayı, merhameti, şefkati, yakınlığı, zarafeti, öncelikle eşimize ve ailemize göstermeliyiz. Başkalarına harcadığımız zamanı ailemize harcayarak onları bir arada tutmanın yollarını aramalıyız.

Ailemize sahip çıkmak, bir arada tutmak için, maddi çıkar ve menfaatleri ön planda tutarak değil, sahip olduğumuz milli ve manevi değerleri ön planda tutmak ve hayat haline gelmesi için mücadele etmek zorundayız.

Ailemizi cennet bahçesinden bir bahçe haline getirmediğimiz sürece, hiçbir saldırıya karşı koyamaz, bir yaprak misali oradan oraya savrulup yok olup gideriz.

Aile eş ve çocuklar için bir sığınma yeridir. Mutluluğun ve huzurun olduğu sessiz bir limandır. Bu sığınağa yabancı anlayış ve düşüncelerin girmemesi için, inanç ve ideallerin, Allah ve Resulü’nün emir ve yasaklarının hayat haline gelmesi için var gücümüzle mücadele etmek en önemli görevimiz olmalı.

Ailede eşler birbirlerinin örtüleri olmalıdırlar. Hatalarını yanlışlarını örtmeli, doğruları, gerçekleri birlikte bulmalı, “Ben” değil “Biz” anlayışı ile sorunların üstesinden gelerek aileye sahip çıkılmalıdırlar.

Kadınımız, hak ve özgürlükleri bahane edilerek onun cismani arzularının coşturulmasına ve ruhunun hançerlenmesine asla izin vermemeli.

Kadınlarımız; çocukların talim ve terbiyesinde, ailenin, nizam, huzur ve ahengi adına, öğretmendir, hocadır. O nu meleklerden daha ulvi yapan onun iç derinliği, iffet ve vakarı olduğu unutulmamalıdır. Bu aile birliğini ayakta tutan en önemli unsurdur.

Aileye sahip çıkan faziletli kadının süsü, ziyneti, namus ve iffeti olduğu gibi en takdir ve hayranlıkla karşılanacak yanı da terbiyesi, ahlakı ve eşine karşı sadakatidir. Kadın iğfal edilip çirkeflere düşürülmeyecek kadar yüce, büyük bir cevherdir. Erkek ise ailenin korunup kollanmasında, kol- kanat germesinde, maddi ve manevi ihtiyaçların karşılanmasında ve benzeri görevleri ile aileye sahip çıkılmasının yapı taşlarıdır.

Özetle; ailemizi her türlü saldırılara karşı korur, yaşatır, hayırlı nesiller yetişmesini sağlarsak, genç, dinamik, gelişmiş, müreffeh bir millet olarak yaşamayı hak ederiz. Aksi halde yok olur gideriz. Allah korusun.

İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı

Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı

Oxunub: 264
Oxşar xəbərlər
SON XƏBƏRLƏR