dini radikalizm və ekstremizmlə mübarizə

30 yılda Köprünün altından çook sular aktı


İki Devlet tek millet. Evet son günlerde artık dünya’nında hafızasına kazınan bu sözün ne kadar da doğru olduğunu Azerbaycan ve Türkiye’nin 30 yıl içinde bu sözü tescil edercesine neler yaptığına nelerin yaşadığına bir dair tarihe bir not düşelim istedik.

Azerbaycan ve Türkiye’nin son zamanlarda artan birlikteliklerini tüm dünya takip ediyor. Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’da başlattığı işgalleri ve Türkiye’nin manevi desteğini alan Azerbaycan arasındaki ikili ilişkilerini www.Tum1haber Baş editörü Hakan Dikmen’e BATAZ (Batı Azerbaycan) STRATEJİK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANI Dr.Derya Akdemir değerlendirdi.



Olayları aslında sadece Karabağ olaylarının başlamış olduğu tarihlere indirgemek sanırım pek te doğru olmayacaktır. Zira ondan önce Azerbaycan’da, Anadolu’da ve aynı zamanda diğer Türk yurtlarında Ermenilerin yapmış oldukları katliam, soykırım ve mezalimler var. Örneğin bizler şuan ki Ermenistan dediğimiz Batı Azerbaycan’da, ya da Doğu Anadolu’nun incisi Iğdır’da, Türklüğün kalesi İrevan’da 1905’te, 1918’te, 1948’te,1953’te yaptıkları mezalim ve soykırımları bizler unutmadık, unutamadık ve unutamayız da. Yaptıklarıyla yetinmediler, bir de kalktılar dünyaya zavallıyı, âcizi oynadılar. Dünyayı manipüle ettiler, dünyanın gözünü boyadılar. Biraz da bunları destekleyen Rusların, Batılı güçlerin de durumun bu hale gelmesinde suçu var kuşkusuz. Otuz yıl önce Karabağ’da işgal başlatan Ermenistan o zaman SSCB‘yi ve daha sonra onun tarihi varisi Rusya’yı arkasına aldı ve bu eylemleri programladı ve gerçekleştirdi. Aslına bakılırsa bunlar bir bakıma birilerinin maşası olduğundan onların emirlerini yerine getirdi, onların istediklerini yaptı da diyebiliriz. Azerbaycan’sa asla ve asla topraklarının işgalde kalmasıyla barışmadı ve hep uluslararası kamuoyunda mücadelesini sürdürdü. 2016 yılına geldiğinde 4 günlük Nisan savaşları döneminde gerek Ermenistan, gerekse de onu destekleyen güçler bir şeyin farkına vardılar: Artık Azerbaycan onların görmek istediği bir Azerbaycan değildi. Ulus ötesi şirketlerle imzaladığı petrol anlaşmalarıyla Azerbaycan güçlenmiş, gelişmiş, geleceğe bakma fırsatını bulmuştu. Ermenistan’sa bu dönemde sadece kendi iç sorunlarıyla uğraşmış, uyguladığı işgalcilik politikası yüzünden tüm projelerin dışında kalmıştı. Bugün Karabağ olaylarına baktığımız şu gerçeği görüyoruz: Azerbaycan’ın otuz yıl beklemesine değdi. Kaçan, yok edilen Ermeni birliklerini görünce şunu düşünüyorum hep: Keşke bunların arkalarındaki güçler daha önceden çekilmiş olsalardı.

Otuz yıl önceki Türkiye ve Azerbaycan
Otuz yıl önceki Türkiye ve Azerbaycan’ı günümüz konjonktüründen değerlendirdiğimiz zaman çok farklı bir durumla karşı karşıya kalacağız. Bir kere dünyanın şuan ki düzeniyle o dönemin düzeni çok büyük farklar mevcut. O dönemde bölgede yaklaşık yetmiş yıl egemen olan bir devlet SSCB yıkılmış, bu yıkılış birçok komşu devleti, hakeza Türkiye’yi derinden etkilemişti. Neden diye soracak olursanız Türkiye o dönemde Sovyetlerin yıkılmasıyla özgürlüğünü kazanan Türk cumhuriyetlerini kucaklayacak vizyona sahip değildi, belki de yapması mümkündü, ama Amerikancı manda tefekkürü olası bir durumu bir hayli geciktirdi. Türkiye NATO’ya tam bağımlı bir dış politika izliyor ve kendi etkinliğini bu işin içine katamıyordu. Bir dönem dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal zamanında bir girişimde bulunuldu, ama bu sadece Oğuz Birliği projesi gibi gözükmekteydi. Özal’ın vefatından sonra zaten bu süreç sürdürülemedi. Azerbaycan’sa o dönemde yeni bağımsızlığını kazanmış, sıfır ekonomi, belirsiz dış siyaset, karmaşık iç siyaset karmaşasına düşmüş, aynı zamanda üstüne üstlük bir de Karabağ savaşıyla karşı karşıya kalmıştı. Tabii, bu da Azerbaycan’ın toparlanması için büyük zorluklar oluşturmaktaydı. Bağımsız Azerbaycan’ın döneminde rahmetli Elçibey döneminde temelleri atıldıysa; Azerbaycan’da daha sonra iktidara gelen Haydar Aliyev döneminde topraklarının yüzde 20’sini kaybetmesine rağmen özellikle ateşkesin imzalanmasıyla Azerbaycan toparlanma sürecine girdi.

Bugün her iki devlet omuz omuza
Otuz yıl içinde Azerbaycan ve Türkiye akıl almaz derecede geliştiler, büyüdüler ve güçlendiler. Özellikle yenidünya düzeninde oluşan konjonktürde her iki devlet bölgede istikrar ülkesi haline geldiler. 2000’li yıllardan sonra Türkiye’nin sanayileşmesi, modernleşmesi ve serbest ekonomi piyasasına giriş yapması bu ülkenin önünün hızla açılmasına neden oldu. Artık tüketen bir ülke olmaktan çıkıp üreten bir ülke haline gelen Türkiye, Türk ve İslam coğrafyasına yön verir hale geldi. Muhafazakâr, milli ekonominin dışa bağımlı ekonomiyi üstelemesi de o dönemi ayrıca özel kılan nedenlerden oldu. Tabii muhafazakâr ve milli ekonominin güç haline gelmesi haliyle politikaya ve özellikle de dış politikaya yön veren faktörlerden oldu. Azerbaycan da bu dönemde petrol ve doğalgaz anlaşmalardan gelen maddiyatla bir nebze de olsa, rahat nefes aldı ve kendini önce sıfır sorun politikasına, daha sonra özellikle tolerans ve hoşgörü politikasına yöneltti. Her iki devletin karmaşık bir coğrafyada bulunması, aralarında zaten mevcut olan milli, tarihi, manevi ve kültürel bağlar, halkların benliğine oturan bir millet iki devlet stratejisi kuşkusuz iki ülkenin beraber hareket etmesine sebebiyet verdi. Politik dengelerin sağlanmasından ekonomik dinamizm yönünde atılan adımlar, askeri ve güvenlik alanlarda yapılan anlaşmalar, sosyokültürel etkileşimler hiç kuşkusuz Azerbaycan’ın ve Türkiye’nin devlet politikasında olmazsa olmazlar gibi takdim edilecek hususlardır. Biz bugünlere gelinceye dek bu ilişkilerin hangi özverili çalışmalardan, hangi fedakârlıklardan geçtiğini belki tahmin dahi edemeyiz. Çünkü gerek Azerbaycan, gerekse de Türkiye ikili ilişkilerde hem devlet büyüklerimizin, hem de sıradan halklarımızın sımsıkı kenetlenmesiyle bugünlere geldi. Ne badireler atlatıldı, nasıl aramızı bozmağa çalışan hain güçler çıktı ortaya. Ama şükür ki, başaramadılar. Ve bugün her iki devlet omuz omuza yürüyor bugün ve inşallah yürüyecekte.

Ermenistan’a saldırdığımı gördünüz mü?
Kim ne derse desin, gözüken şu ki, Azerbaycan asla ve asla haklı davasından vazgeçmeyecek ve kendi bünyesinde ayrılıkçı Ermeni unsurlarına karşı terör operasyonunu sonuna kadar sürdürecek. Bunu da çok iyi anlayan Rusya, aynı zamanda diğer Ermenistan’a destek olan güçler sürekli ateşkes çağrısında bulunuyorlar. Azerbaycan da haklı olarak ‘‘Ben Ermenistan’la savaşmıyorum ki, onunla ateşkes imzalayayım. Benim bu süre zarfında Ermenistan’a saldırdığımı gördünüz mü?’’ – diyerek işin içinden rahatlıkla çıkabiliyor. Ermenistan bunu bildiği için onu arka bahçesi olarak kullananların aklıyla kalktı Azerbaycan’ın sivil yerleşim birimlerine, hem de çatışma alanından fersah fersah uzakta olan bölgelere saldırdı. Amaç neydi? Amaç şuydu: Azerbaycan’ın öfkesine yenik düşmesini sağlamak. Ama şunu unuttular ki, Azerbaycan 27 Eylül sabahı karşı hamle yapmağa başladığı andan itibaren devlet büyükleri bu konuların hepsini düşünmüş, olası ihtimallerin hepsini değerlendirmişlerdi. Hatta bir ara Ermenistan Türkiye’yi de olaya müdahil etmek, Türk askerlerinin orda çatıştığını kanıtlamak için çaba harcadı. Azerbaycan’sa Türkiye’nin bu operasyonda kendisine sadece manevi destek verdiğini belirtti ve bu iddia da böylece çöpe gitmiş oldu. Eğer Azerbaycan burada Türkiye’nin de manevi desteğiyle olaylara soğukkanlı yaklaşmamış olsaydı, bugün Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü üyeleri olan devletler, başta Rusya olmakla olaya müdahil olacaktı. Bu açıdan Azerbaycan’ın soğukkanlı davranışını takdir etmemek elde değil.

Rus etkisi mevcut
Türk dünyası dediğimiz zaman Türkiye Azerbaycan ilişkileri konusunu ele alıp diğer Türk cumhuriyetlerini ötekileştirmek doğru olmaz sanırım. Türk dünyasına ait devletlerin hepsinde bir Türkçülük akımı mevcut. Yani, bu devletlerin hepsi kendilerinin Türk olduklarının farkındalar. Ama ne yazık ki, onların durumu Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın durumu kadar net değil. Bu da bir soruda anlatılmayacak kadar önemli nedenlerden dolayı şuan bu durumdadır. KGAÖ üyesi olan Türk devletlerinde, Şanghai İşbirliği üyesi olan Türk devletlerinde hemen hemen hepsinde Rus etkisi mevcuttur ve ne yazık ki, bu etkinin her ülkede sebebi oldukça farklıdır. Kazakistan’da örneğin, demografik durumsa, Kırgızistan’da güvenlik ve eğitim koşullarıdır. Azerbaycan’la Türkiye’nin karşısındaki en önemli süreç iki kardeş devlet arasındaki ilişkileri model olarak diğer Türk devletlerine de sunmak, onlara da aynı kardeşlik çemberi bir arada olmayı teklif etmektir. Zaten bizim bizden başka dostumuz yok. Bunu orda ki kardeşlerimiz de şüphesiz anlayacaklar.

Karabağ’ın işgalden kurtulması kuşkusuz Türk dünyası için yeni perspektifler açacak. Bir kere Azerbaycan en büyük sorunundan kurtulmuş olacak ki, bu da onun daha rahat soluk almasına sebebiyet verecek. Toprakların işgalde olması şüphesiz Azerbaycan için büyük bir külfet ve bu külfetten Azerbaycan kurtulursa, ülkenin karşısında yepyeni bir sayfa açılacak ve Türkiye’nin de manevi desteğiyle yüzünü diğer Türk Cumhuriyetlerine dönecek. Türk dünyasını bir insan gibi düşünecek olursak Türkiye onun vuran koluysa, Azerbaycan onun düşünen beynidir. Orta Asya’yla Türkiye arasındaki ilişkilerin anahtarı şuan Bakü’de. Sadece Karabağ değil, Batı Azerbaycan önemli bir kısmı olan Zenzegur da işgalden kurtarılırsa o zaman Azerbaycan Türkiye ilişkilerine bütün yönleriyle yepyeni bir soluk gelecektir.

Ermenistan’ın iyice zora sokulması
MHP genel başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin söz konusu demeci Azerbaycan – Türkiye ve aynı zamanda Türk dünyasının istikrarı ve istikbali açısından oldukça değerli bir demeçtir. Bu demeç devletlerimizin bekası ve selameti açısından da ayrıca bir öneme sahiptir. Türkiye Azerbaycan arasında bir karayılan gibi ortaya atılmış olan özbeöz Türk diyarı olan şuan ki Ermenistan’da kurulmuş bu kukla devlet takdir edersiniz ki, sadece Azerbaycan‘a toprak iddialarında bulunmuyor, aynı zamanda Türkiye’ye karşı toprak iddialarında bulunuyor ve devlet armalarında bile Ağrı Dağı’nın resmi var. Düşünün, Zengezur koridorunun açılmasından ve Nahcivan Özerk Cumhuriyetiyle Bakü arasında gerek demiryolu, gerekse de otomobil yolu aracılığıyla ulaşım sağlanıyor, bu Ermenistan’ın iyice zora sokulması anlamına gelmez mi? Mecbur bu durumda Ermenistan hem Azerbaycan’a, hem Türkiye’ye, hem de Gürcistan’a olan toprak iddialarından vazgeçiyor. Bir bilge lider edasıyla bu fikri dile getirmek Sayın Bahçeli’nin erdemidir. Bunun köklü geleneklere sahip bir partinin genel başkanının dile getirmesi kamuoyunda dolaşan fikirlerin aksine, milliyetçi düşüncenin Türkiye’de dimdik ayakta olduğunun göstergesidir. İşte bu yüzden, Batı Azerbaycan Topluluğu Ankara temsilcisi olarak gösterdiği bu hassasiyetten dolayı Sayın Bahçeli’ye teşekkürlerimi sunuyorum.


Ben orda yoksam bile, kardeşim yine ordadır
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in dik duruşu, keskin zekâsı, baba ocağından siyasi birikimi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ınsa vefası, manevi desteği ve tevazusu olayların bu raddeye gelip çıkmasına sebebiyet veren olaylardandır. Yıllardır bu devlet başkanları uluslararası kamuoyunda hep birbirinin yanında oldular, hep birilerini desteklediler. Ben orda yoksam bile, kardeşim yine ordadır mantığıyla birbirilerine güvendiler ve bu güvençleri dostu sevindirdi, düşmanaysa gözdağı verdi. Sayın Erdoğan’ın Ermenistan’ın haddini aştığını söylemesi, sonuna kadar Azerbaycan’ın yanındayız mesajını vermesi Azerbaycan’da gerek devlet erkânına, gerekse de halka büyük bir moral oldu. Bakü’de ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde iki kardeş ülkenin bayrakları beraber asıldı. Karabağ’da verilen mücadelenin zaferle sonuçlanması zaten var olan bu kardeşliği iyice pekiştirecektir ve artık kimsenin bu iki devlet başkanının dostluğu kardeşliğiyle iyice pekişen kardeşliği bozmağa gücü yetmeyecektir.

BATAZ (Batı Azerbaycan) STRATEJİK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANI

Dr. Derya Akdemir

Oxunub: 640
Oxşar xəbərlər
SON XƏBƏRLƏR